Akademide Paraşüt Atamalar ve Kadrolaşma
Bültenimizin bu haftaki sayısında, Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektörler döneminde yapılan idari ve akademik personel atamaları ve bu süreçte yaşanan hukuksuzlukların basına yansımalarını derledik.
Yakın geçmişe baktığımızda üniversite bileşenlerinin otonomisi yok sayılarak yüksek yönetim makamları tarafından kararlaştırılan atamalar 2016’da Mehmet Özkan’ın kayyum rektörlük dönemine değin uzanmakta. Bunu da takiben üniversite yönetim ve akademik kadrolarına daha aktif müdahaleler Ocak 2021’de Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanlığı kararı ile rektör olarak atanmasıyla artıyor. Boğaziçi Üniversitesine yapılan bu müdahaleler hem üniversite içinden hem de kamuoyundan büyük bir tepki ile karşılaşıyor. Akademik kadro da Boğaziçi Direnişi sürecinde ve halen üstten yapılan üniversitenin iç işlerine dair müdahalelere karşı eylemlerini sürdürüyor. Öyle ki mevcut iktidara yakınlığı ile bilinen yeni yönetimin “kriterlerine uymayan” akademisyenler ve personel, baskı görmeye başladı. Paraşüt atamalar ve adrese teslim kadrolar da bu dönemde sıkça gündemimize girdi. 20 Ağustos 2021’de Naci İnci’nin Melih Bulu yerine vekaleten atanması sonrasında da üniversite içinde kadrolaşma hızını arttırdı.
Üniversite Yönetim Kurulu’nun ve Senato’nun işleyişine yapılan müdahaleler
“2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda öngörülen teşkilat modeli içinde katılımcı bir sistem sağlayabilmek için Üniversite Senatosu ve Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK) tarafından çok sayıda kurul ve komisyon kurulmuştur. Boğaziçi Üniversitesinin yönetim stratejisi, tüm iş süreçlerinin iyileştirilmesi, süreç yönetiminin kurumsallaştırılması, akademik ve idari kadronun görüş ve değerlendirmelerinden yararlanarak, motivasyon ve bağlılıklarını sürekli kılmak olarak özetlenebilir.”
Boğaziçi üniversitesi internet sitesinde ilgili kısımda ÜYK ve senatonun çalışma prensibi bu şekilde özetleniyor. Fakat atanmış yönetimin uygulamalarında farklı bir tablo görüyoruz. Senato işleyişinin baltalanıp idari yönetimin işine gelir şekilde yeniden şekillendirilmesinin başlangıçlarından birisini 21 Nisan 2021’de yapılan senato toplantısı olarak görebiliriz. Olağan koşullarda senato toplantıları; rektör, rektör yardımcıları, fakülte dekanları, her fakülteden birer temsilci, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin katılımları ile gerçekleşiyor. Bu bakımdan senatoda birden fazla pozisyonda kendine yer bulan kayyum kadro, 21 Nisan’da yapılan bu çevrimiçi senato toplantısında Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Dr. Muzaffer Eroğlu’nu da Hukuk Fakültesi temsilcisi olarak tanıtıyor. Senatörler, temsilcinin seçimle belirlenmesi gerektiğini fakat Hukuk Fakültesinde seçim yapacak bir kadro dahi bulunmadığı halde temsilcinin nasıl atanabildiğini sorduğunda ise Muzaffer Eroğlu’nun “hukuka uygun şekilde” toplantıya katıldığı ifadesi dışında bir açıklama yapılmıyor.
Mükerrer Oy Kullanımı
Yine söz konusu toplantıda, kayyum yönetim taşıdıkları birden fazla idari pozisyondan yararlanarak mükerrer oy kullanma girişiminde bulunmuştu. Senatoyu gasp etmeye yönelik bu girişimlere karşı tepkisiz kalmayan seçilmiş senatörler toplantıyı terk etti. Medyascope’a konuşan bir senatör, durumu şu sözlerle ifade etmişti: “Üniversitenin en üst iki organı var: Senato ve ÜYK. Hükümete benzetirsek, hükümetin başbakanı rektör ise üniversitenin parlamentosu da senato oluyor. Yani bu kişiler hem yasama hem de yürütme faaliyeti adına oy kullanmak istiyor.” Haberin devamında, Üniversite Yönetim Kurulu’nun önemine değinerek yapılan bu gaspın yakın zamanda yapılacak olan ÜYK temsilci seçimi öncesinde alınmış stratejik bir karar olduğunu belirtiliyor.
Atanmış yönetimin Üniversite Yönetim Kurulunda yaptığı usulsüzlüklerden en çok ses getirenlerinden biri de 23 Haziran 2021’de yaşandı. Toplantının ilk gündemi olan ÜYK temsilcisi seçimi konuşulmadan önce atanmış rektör Melih Bulu yönetimi mükerrer oy kullanacaklarını açıkladı. Toplantıda bulunan seçilmiş senatörlerin tüm itirazlarına ve çabalarına rağmen mükerrer oy kullanımının önüne geçilemedi. Yapılan usulsüzlük üzerine diğer adaylar adaylıktan çekildi ve sonuçta, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü atanmış müdürü tek aday olarak kaldı. Toplantının devamında, diğer gündem maddelerinde yer alan Teknoloji Transfer Ofisi temsilciliği, İngilizce Yeterlilik Sınavı konuları da yine tüm itirazlara rağmen mükerrer oy kullanmak suretiyle karara bağlandı.
Akademisyenler yaptıkları açıklamada toplantıda yaşananlar ile ilgili şu ifadeleri kullandı: “Altı saatten uzun süren toplantıda, seçilmiş senatörlerimiz, gündemdeki bir diğer madde olan bir gecede kurulan Hukuk Fakültesi, atama yükseltme kriterlerinin görüşülmesine karşı çıkmış, yeni kurulan fakülteler hakkında davalar olduğunu, eğer gündeme gelecekse öncelikli olarak bu konuda raporlar hazırlanması gerektiğini, bu konunun ancak birimlerde görüşülerek senatoya gelebileceğini ifade etmişlerdir. Senatörlerimizin bu talebi reddedilmiş olup atanmış yönetim gerekirse Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) asgari kriterleri ile öğretim üyesi alınabileceğini; ‘Eğer buradan karar çıkmazsa, biz hocayı istediğimiz gibi alırız’ diyerek ifade etmiştir. Üniversitemiz kriterlerinin son derece açık ve net olduğunu, bu kriterlerden feragat edilemeyeceğini, bunu üniversitedeki eğitim ve araştırma kalitesini olumsuz etkileyeceğini ifade eden senatörlerimizden bazıları toplantıyı terk etmiştir.”
Fakülte yok Senato temsilcisi var
Dikkat çeken adrese teslim atamalardan biri de Cumhurbaşkanlığı kararı ile açılan İletişim Fakültesine yapıldı. Fakülteye akademisyen olarak atanan Cihat Arınç, atanır atanmaz fakülte temsilcisi olarak senato toplantısına dahil edildi. Muzaffer Eroğlu’nun temsilci seçilmesinde olduğu gibi, Cihat Arınç’ın da fakülte içerisinde kendisini seçecek bir akademik kadro olmadığı hâlde temsilci olarak senatoya dahil edilmesi tepki topladı. Diken’in 19 Ağustos 2022 tarihli haberinde, Arınç’ın henüz personel rehberine atamasının işlenmediği de belirtiliyor. Günümüzde ise kendisi personel rehberinde İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve senato üyesi olarak görülüyor.
Ortada Hukuk fakültesi yokken Boğaziçi Üniversitesi Senatosu’nun toplantılarına katılan ve Melih Bulu gibi zamanında AKP’den milletvekili aday adayı da olan Selami Kuran, Hukuk fakültesi dekanı sıfatıyla üniversitenin bütününü ilgilendiren konularda görüş bildirmeye, oy kullanmaya da başlamıştı. Durumla ilgili bilgi aktaran, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin avukatı Fırat Kuyurtar, dava süreci devam etmesine rağmen Selami Kuran’ın bu tutumunu devam ettirdiğini belirtmişti. Kuyurtar bu “atama”nın kamu yararına değil, üniversiteyi teslim almaya yönelik olduğunu belirtirken akademisyenler de Selami Kuran’ın atamasının üniversiteye telafisi zor hatta imkansız zararlar vereceğini belirtmişlerdi.
Senato artık bir karar alma meclisi değil bir onay mercii
Senatonun işlevsizleştirilmesine işaret eden ve senatoyu onay mercii konumuna indirgeyen bir diğer olay da Şubat 2023’te yaşandı. 6 Şubat’ta Maraş’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremler sonrasında YÖK, üniversitelerde uzaktan eğitime geçme kararını açıkladı. Hemen ardından Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, tüm öğretim personeline gönderdiği duyuru ile derslerin 20 Şubat 2023’te başlayacağını ve öğrencilerin dersleri çevrimiçi olarak takip edebileceği bildirdi. Evrensel’in 17 Şubat 2023 tarihli haberinde akademisyenlerin konuya dair 104. bültenlerinde yer alan şu ifadelere yer verildi:
“Böylece, anayasaya göre, ülke çapında bir olağanüstü hâl uygulaması olmadığı sürece cumhurbaşkanının veya YÖK’ün yetkisinde bulunmayan uzaktan eğitim kararı kayyım yönetimince, üniversitenin yetkili kurulları haberdar edilmeden yürütmeye konulmuş oldu. Karar, ancak ilan edildikten sonra Üniversite Senatosu gündemine konuldu. Bu önemli konu etraflıca tartışılmadan, uzman birimlerin görüşleri alınıp kapsamlı çözümler üretilmesine fırsat verilmeden alelacele Senatodan geçirildi. Böylelikle üniversite özerkliğini tanımlayan anayasa maddesi bir kez daha çiğnenmiş; Senato, karar verme yetkisi kendinde olan bir konuda devre dışı bırakılmış ve onay mercii konumuna indirgenmiş oldu.”
Akademisyenler yayınlanan bültende aceleyle alınan ve uygulamaya konulan kararların ders seçim döneminde yarattığı kargaşaya da dikkat çekti. Kararın resmi organlara sadece Türkçe iletilmesinin yabancı personeli yok sayması, çevrimiçi eğitimde kullanılan uzaktan eğitim uygulamalarının lisanslarının iptali ve yerine kullanılacak uygulamaların eğitimlerinin son dakikaya bırakılması da üstünde durulan noktalardan bazıları.
Geçtiğimiz aylarda ise Prof. Dr. Taner Bilgiç’in ÜYK üyeliği, süresi dolmadan Senato kararı ile sonlandırıldı. Bilgiç’in alınan karara karşı açtığı davada mahkeme tarafından Senato kararının hukuksuz olduğuna hükmedildi ve öğretim üyesinin ÜYK üyeliğine iadesine karar verildi. Fakat bu kez de atanmış yönetim Taner Bilgiç hakkında görevden uzaklaştırma kararı aldı ve ÜYK toplantılarına katılmasına engel oldu. Alınan uzaklaştırma kararının gerekçesi olarak ise yaklaşık 15 ay önceki ÜYK toplantıları ile ilgili yeni açılan bir soruşturma gösterildi. Verilen uzaklaştırma kararına karşı imza kampanyası başlatan Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden akademisyenler kaleme aldıkları metinde Taner Bilgiç’le dayanıştıklarını bildirirken eğitim dönemi içerisinde verilen bu kararın üniversite, öğrenciler ve bilim üretimi için endişe uyandırıcı olduğunu belirttiler.
Seçilmiş dekanların görevden alınması ve yeni dekan atamaları
5 Mart 2022’de Boğaziçi Üniversitesi’nin atanmış yönetiminin “atadığı” ve başka üniversitelerden görev başına getirilen üç dekan üniversite gündeminin odak noktasına oturdu. Bu atamaların öncesinde kayyum rektör Prof. Dr. Mehmet Naci İnci; 19 Ocak’ta, 18 Ocak tarihli YÖK toplantısının kararını dayanak göstererek, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Özlem Berk Albachten ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıza Metin Ercan’ın görevine “gerekçesiz bir şekilde” son vermişti. Üç dekanın yerine ise kayyum atamalar yapılana kadar, vekaleten, Naci İnci ve (yine kendisinin atadığı) yardımcıları Gürkan Kumbaroğlu ile Fazıl Önder Sönmez bakıyordu.
Naci İnci, kendisinden önceki kayyum rektör Melih Bulu’nun zamanında yaşadığı yardımcı bulamama sorununa benzer şekilde, yaptığı açıklamada “rektörlüğün, kurum içinden dekan olarak görevlendirilmeleri için Boğaziçi Üniversitesi’nde aktif olarak görev yapan ve rektörlükle uyumlu olarak dekanlık görevini yürütebileceğini düşündüğü bazı öğretim üyeleri ile görüşmeler yürüttüğünü, ancak bu öğretim görevlilerinin görev teklifini kabul etmediklerini” açıklamıştı. Rektörlük tarafından yapılan açıklamada Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin kayyum yönetime karşı 425 gündür sürdürdükleri eylemler için ise “maalesef bir grubun üniversitede öğretim üyeleri üzerinde oluşturduğu baskı ortamı” ifadesini kullanmıştı.
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, kayyum dekan atamalarını YÖK’ün uygun gördüğü atamalar olduğunu da belirterek Eğitim Fakültesi Dekanlığına Prof. Dr. İrfan Erdoğan’ı, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığına Prof. Dr. İsmail Boz’u ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığına Prof. Dr. Murat Önder’i atamıştı. Bunun üzerine ortak bir açıklama yayınlayan akademisyenlerin vurguladıkları ilkeler, akademik özerklik ve liyakat oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nin geleneklerini hatırlatarak yapılan kayyum atamalarına tepkilerini gösterdiler.
Bu kayyum atamalardan sonra İdari İktisadi Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanlığına getirilen ve hakkında “doktora tezinde intihal ve kendisini Boğaziçi Üniversitesi kadrosuna aldırmak için kendine özel adrese teslim kadro ilanı açtırmasıyla ilgili iddialar” da bulunan Prof. Dr. Murat Önder, dekanlığa atanmasından sonra, kendini ekim ayında İşletme Bölümü Başkanlığına ve daha sonra 16 Kasım’da yine kendini Ekonomi Bölüm Başkanlığına vekaleten atadı. Prof Dr Murat Önder, daha önce diken.com.tr’de hakkında yayınlanan “doktora tezinde intihal ve adrese teslim kadro haberlerini” mahkeme kararı ile kaldırtmıştı.
Bu atamayla İİBF’deki üç bölümün ikisinin başkanı olan Prof. Dr. Murat Önder, bölüm başkan yardımcılarını da gerekçesiz bir şekilde görevden aldı. İşletme ve Ekonomi bölümlerinin eski başkanları da -sırasıyla Prof. Dr. Metin Ercan ve Prof. Dr. Ünal Zenginobuz- çeşitli disiplin soruşturmaları ile görevlerinden alınmıştı.
Bu görevden alma ve atamalara Ekonomi Bölümü akademisyenleri tepki gösterdi. “Ekonomi bölümünde, bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı, ÜYK ve Senato üyeliği dahil olmak üzere üst düzey idari görevleri başarı ile yerine getirmiş ve gerekli tecrübeye sahip çok sayıda öğretim üyesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bölüm ve bilim dalı dışından yapılan bir atamanın makul bir gerekçesi yoktur. Prof. Dr. Önder’in kendisini ekonomi bölümü başkanlığına ataması akademik prensiplere, demokratik yönetişim ilkelerine ve temel etik değerlere aykırıdır.” sözlerini sarf ettiler.
Akademisyen atamaları
ÜYK, dekanlıklar ve senatoya yapılan müdahalelerin yanında, iktidarın Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kadrolaşma çabasını bölümlere açılan öğretim üyesi ilanlarında da görmek mümkün. Bölümlerden habersiz ve talepleri olmadan açılan kadro ilanlarının pek çoğunun da adrese teslim ilanlar olduğunu söylenebilir. Açılan bu ilanlarda akademik yeterliliklerin her aday için farklı ve spesifik olduğunu, alınması istenen akademisyenlerin araştırma konularının oldukça net olarak verildiğini görebiliyoruz. İlanların başvurması istenen akademisyenlerin deneyimine uyması için de aşağıdaki gibi metinlere rastlanabiliyor:
“Yurtdışında en az bir sene eğitim dili İngilizce olan bir üniversitede doktora sonrası çalışma kapsamında, farklı sınıf ve okul düzeylerinde öğretmen yanlılığı üzerine gözlemsel çalışmalar yapmış ve yayınlamış olmak. Eğitim psikolojisi, sınıf yönetimi ve bilimsel araştırma yöntemleri alanlarında ders verme deneyimine sahip olmak.”
Aldığımız bilgiye göre, şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde bölümlerin talebi olmadan ve atama prensipleri gözetilmeden atanmış 31 “paraşüt” akademisyen bulunuyor. 19 Temmuz 2023’te açılan 2 profesör ilanı ile birlikte bu sayı 33’e çıkacak. Atama prensipleri gözetilmeden ve kadrolaşma hedeflenerek işe alınan Hukuk Fakültesinin 12 akademisyeni ve Yapay Zeka ve Veri Bilimleri Enstitüsünün 7 akademisyenini hesaba kattığımızda, Boğaziçi Üniversitesi kayyum rektörü Naci İnci’nin üniversitenin idari bölümlerine atayabileceği geniş bir havuza sahip olduğu söylenebilir.
Paraşüt atamaları korumak için “Mobbing inceleme komisyonu” kuruldu
ÜYK’nın altında pek çok kurul ve komisyon bulunuyor. Geçtiğimiz sene, halihazırda var olan komisyonların yanına “Mobbing İnceleme Komisyonu” eklendi. Atanan paraşüt akademisyenler, Boğaziçi’nin ‘diğer’ akademisyenlerinin kendilerine mobbing uyguladığını iddia ediyorlar ve bu sebep gösterilerek bu komisyonu kuruyorlar. Boğaziçi Direnişi’nin başlarında Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK) gibi komisyonlar işlevsiz hale getirilmişken üniversite yönetimi kendine yakın olarak gördüğü akademisyenleri diğer akademisyenlerden “korumayı” tercih ediyor.
Öğretim üyesi alımı eskiden nasıl yapılırdı?
Kayyum rektör atamaları öncesinde öğretim üyesi ihtiyacı belirtildiği durumlarda bölümün talebi üzerine kadro planlaması yapılır ve üniversitenin idari kollarında değerlendirilirdi. Ardından akademik dergilere kadro ilanı verilir, başvurular toplanır ve adaylar uzunca bir süre değerlendirilirdi. Bir jüri oluşturulur ve dosya jüriye teslim edildikten sonra, eğer alınacak kişi yardımcı doçent ise bölümden görüş istenir, doçent veya profesör ise görüş istenmezdi.
Şimdi ise bölümler, üniversitenin öğretim üyesi alacağını Resmi Gazetede yayınlandığı gün öğreniyor. Yani akademisyen alım süreci neredeyse bölümlerden bağımsız, rektörlüğün inisiyatifinde olan bir sürece çevrilmiş durumda. Ne kadar ÜYK’da bunlar konuşulsa da, kurulun Naci İnci etrafında kadrolaşması, sürecin hukuksuzluğuna başka bir boyut katıyor.
Üniversitedeki kadrolaşma, BÜVAK’a aktarılıyor
Bölümlerde kadro bulan iktidara yakın isimler, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı (BÜVAK) mütevelli heyetine de atanıyorlar. Mehmet Baran Kılıç’ın haberine göre, geçtiğimiz aylarda, normalde 1 ila 5 atama yapılması gereken BÜVAK mütevelli heyetine toplam 98 atama yapıldı. Ataması yapılan kişiler arasında Hukuk Fakültesine atanan akademisyenler, adrese teslim ilanlarla işe alınan öğretim üyeleri, Naci İnci’nin yakın olduğu Boğaziçi Üniversiteliler Derneği (BURA) ve Boğaziçi Üniversitesi Geliştirme Vakfı (BUVAKIF) üyeleri, iktidara yakın siyasetçiler ve iş insanları bulunuyor.
Akademisyenlerin itirazı sürüyor
Akademisyen alımı süreçlerinde, jüri oluşturulması ve bölüm görüşü istenmesi, fiilen varlığını sürdürüyor. Yapılan pek çok atamanın ardından bölüm başkanları tarafından, bölümün bilgisi ve talebi üzerine olmadığı gerekçesiyle dava açıldı. Doçent atamalarında istenen bölüm görüşlerinde ise atamanın usulü sebebiyle bölümler atamalara prensip olarak karşı çıktıklarını belirttiler. Atama için kadroların planlanması ve yapılan başvuruların değerlendirilmesi için gerekli yapılar fiilen hayatta olsa da, süreçler Naci İnci’nin istediği şekilde işliyor.